Özgür Özel: “Bu Kafanın Yaptığı Müfredattan Hiçbir Şey Olmaz”
(ANKARA) – CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Dil Derneği Ustalara Saygı Gecesi’nde konuştu, Talim Terbiye Kurulu’nun yeni müfredat kararını eleştirdi. Özel, “Bu kafanın yaptığı müfredattan hiçbir şey olmaz” dedi.
CHP Genel Başkanı Özel, Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde düzenlenen Dil Derneği Ustalara Saygı Gecesi’ne katıldı. Talim ve Terbiye Kurulu’nun Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’ni onaylamasını eleştiren Özel, şöyle konuştu:
“Tüzük yazılmaya başladığı andan itibaren Dil Derneği o komisyonda görevlendirdiği kişilerle temsil edilecek”
“Atatürk’ün partisi önümüzdeki dönemde iktidar olduğunda ilk yapacağı işlerden bir tanesi Atatürk’ün vasiyetini vasiyetine uygun şekilde hayata geçirecek olmasıdır. Atatürk’ün vasiyetine aykırı yönetilen, Atatürk’ün vasiyetine aykırı işler yapan, Atatürk’ün önüne koyduğu hedefin tam tersi yönünde yürüyen o iki kurumdan bu vasiyet çarpıtması geri alınacak. ve doğru şekilde geri yasal düzenleme yapılacaktır. CHP Genel Başkanı olarak bunun sözünü veriyorum. Ben Dil Derneği Başkanı soyadaşım Sevgi Özel’le 17 yıldır tanışırım. Grup başkanvekilliğim sırasında bir düşük cümle kurduğumda ya da bir yanlış telaffuz yaptığımda Sevgi Özel birazdan arar diye fark ettiğim anda hissediyordum. Yok arıyorsa da kim bilir neyi yanlış kullandık hangi kelimeyi düzeltecek diye bekliyorum. Bu bana çok önemli bir gönüllü danışmanlık hizmetini o günden bugüne verdi. Vermeye de devam ediyor. Bazen endişelenip arar, bazen gururlanıp arar. Ama biz Sevgi Hanım’la yıllara tarihi bir dostluğa sahibiz ve bu dostluktan çok büyük bir onur ve gurur duyuyorum. Onun şahsında Dil Derneği ile kurduğumuz ilişki son derece değerlidir. CHP bir tüzük kurultayı aşamasında. Geçmiş dönemlerde CHP yazılı belgelerini Dil Derneği’ne yollardı. ve onun denetiminden geçtikten sonra basardı. Bu geleneği sürdürmek istiyoruz veya terk edilen bu geleneği sürdürmek istiyoruz. Ama burada önemli husus var. Tüzük kurultayımızda genelde hukukçular tüzüğü yazıyorlar. Sonra Dil Derneği’ne yolladığınızda onun yaptığı değişiklikler uygulanamıyor. Çünkü onlar kelimelere, cümlelere itiraz ediyor. Bu sefer anlam değişiyor. Bu yüzden şöyle bir karar aldık. Bunu da buradan duyurayım; CHP tüzüğünde mahallelerden, ilçelerden görüş alma aşaması geçti, illerden görüş aldık. Önümüzdeki ayın başından itibaren tüzük yazım komisyonu çalışmaya başlayacak. Bu komisyonda CHP grubundan milletvekilleri olacak. Parti meclisinden parti meclisi üyeleri olacak. Tüm illerden, il başkanlarından birer temsilci istenecek, tüzük yazılmaya başladığı andan itibaren de Dil Derneği o komisyonda görevlendirdiği kişilerle temsil edilecek. Yazılırken dil denetimi yapacağız ki bittiğinde Dil Derneği’nin itirazları anlamı değiştiriyor diye uygulanamamıştı geçen sefer ve tüzüğümüzün dili hiç bize yakışan bir dilde değildi. Yazarken orada mutlaka Dil Derneği oturacak.
“Benim belediye başkanım bir tabela yırtıyorsa eliyle bu fazladan popülizmdir”
Türkiye’nin en doğru kullanımı ve geliştirilmesi Cumhuriyetimizin kurucu partisi vasfıyla üzerinde dikkatle durduğumuz bir konu. Türkçe öğretmeni bir babanın oğluyum. Yine öğretmen bir annenin evladı olarak çocukluğumdan beri dil konusunda son derece hassas davranıyorum. Kültürümüzün taşıyıcısı Türkçe’nin korunması ve yabancı dillerin etkisinden olabildiğince uzak tutulması meselesi benim çocukluk yaşlarından beri savunduğum, birlikte katıldığımız panellerde üzerinde ortaklaştığımız, birlikte kullandığımız ifadeler. Bu kapsamda Dil Derneği başta olmak üzere Türkçemizin üzerine titreyen tüm kişilere, tüm kurumlara buradan hem kendi adıma hem temsil ettiğim CHP adına teşekkür ediyorum. Bu süreçte bir belediyelerin koordinasyon toplantısında kapalı bir oturumda belediye başkanlarımıza yaptığım bir uyarıyı kamuoyuna mal edildikten sonra sadece o zaman da ifade ettim; Twitter’da iki kelimeyi, iki cümleyi alıp ‘Özgür Özel’den belediye başkanlarına talimat, Arapça tabelalara dokunmayın.’ ve bunun üzerinden bir linç gerçekleşti. Dil Derneği’nin bazı üyelerinin de hassasiyet gösterdiğini biliyorum. Sevgi Özel’e de gerçek konuşma metnini yolladığımda hemen aradı beni ‘özür dilerim böyle olduğunu bilseydim ben bunu arkadaşlara anlatırdım’ dedi. Meselenin özü şu belediye başkanına diyorum ki; siz yangın çıktığında arazöze binip kullanmıyorsunuz. Yangını söndürmeye gitmiyorsunuz. Siz bir yerde su patladığında gidip boruyu onarmıyorsunuz. Yanlış bir tabela olabilir. O tabelayı elinizle yırtmak sizin işiniz değil. Biz Arapçaya da İngilizceye de Fransızca’ya da dilimizi korumak için çok dikkatli bir mesafe koymalıyız. Tabela yönetmeliği esas tabelanın yani Türkçe yazılanı yabancı dilde olanın dört katı büyüklükte oluyor diyorsa bunu Arapçaya da uygulayın, İngilizce’ye de uygulayın, Fransızca’ya da uygulayın. Ben İstiklal Caddesi’ndeki Arapça tabelalardan da utanç duyuyorum. Kilis’teki tabelanın da kaldırılması gerekiyorsa belediye kanununa uygun olarak mutlaka ve mutlaka uyarınızı yapın tebligat yapın, kaldırmazlarsa yada olması gereken hale inmezse bunu kim yapması gerekiyorsa belediyede o yapsın. Ama benim belediye başkanım bir tabela yırtıyorsa eliyle bu fazladan popülizmdir. Bunu yaptığınızda o tabela Türkiye’de altı milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ve benim kadar bu ülkenin anayasal haklarına sahip ama Arapça’nın ana dili olan birilerini incitiyor olabilir. ya da o tabelanın yırtı görüntüsü, Kur’an-ı Kerim’in yazıldığı dil olduğu için orada en kötü söz bile olsa ona kutsiyet atfeden insanların yüreğini incitebilir. Bunu partinin seçilmiş belediye başkanı olarak bu yanlışın içinde olmayın, yasaların gereğini yapın. Ama Türkiye’ye sahip çıkın, Türkçe tabelalara sahip çıkın ama bu ülkede İngilizce’ye, Almanca’ya yapılmayan muameleyi de Arapça’ya yapmayın. Biz sol, sosyal demokrat, Anayasa’ya bağlı bir partiyiz. Bazı siyasiler Arap kelimesini küfür gibi kullanıyor. Peki siz bu Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşı olan Hataylı, Şanlıurfalı, Mardinli, Siirtli, Arap’ın gözünden bir de o Arap kelimesinin küfür olarak kullanıldığını dinleyin. Benim yaptığım konuşma bu. Bu konuşmanın sonuna kadar arkasındayım. Mesele ayrı. Ben Esat’la görüşmeyi savunuyorum, ben Suriye’de barışı savunuyorum, en Atatürk’ü dış politikasının sac ayağı, komşunun içişlerine karışma, komşunun toprak bütünlüğüne saygılı ol, komşunda devlet dışı unsurları muhatap alma diye bir üçlü dış politik vasiyet varken Emevi Camii’nde namaz kılacağım diyenleri, Suriye’nin şu tarafında Rusya’yla bu tarafında Amerika’yla devriye gezme anlaşması yapanları ve utanarak dinlediğiniz Kuvay-ı Milliye benzetmeleriyle alıp getir eğit donat yolla savaşsın, ülkede iç savaş çıkarsın, sonra buraya dört milyon dört buçuk milyon beş milyon sığınmacı akını olsun… Ben bunun tamamen karşısındayım.
“CHP bir A4’ün altında sorumluluğu olanlarla imza atmayı reddettiği için oldu”
Ben zavallı Suriyeli küçücük bir bebeğin düşmanı olamam. Ama onu buraya sürükleyen politikaların düşmanıyım. Onu buraya sürükleyen politikacıların tam karşısındayım. Avrupa Konseyi’nde gözlerinin içine bakarak dedim; ‘Tayyip Erdoğan’la Merkel’in yaptığı anlaşma tarihin en utanç verici anlaşmalarından bir tanesidir.’ Siz sığınmacılara bakın. Altı milyon euro verelim. Bu yazdığınız ya yazmadığınız? Türkiye Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uymasın, tenkitleri yumuşak yapalım. Avrupa Konsey kararlarına uymasın, biz görmezden geliriz. Siz yeter ki sığınmacı bakın. Dedim ki Avrupalılara; bu anlaşmayı bizle yapamazsınız. Ama bizim dönemimizde Suriye’de barış olur. Elinizi taşın altına koyacaksınız. Parayı ödeyeceksiniz. Suriye yaşanılabilir bir yer haline gelecek. Biz de üzerimize düşeni yapacağız. Birleşmiş Milletler de yapacak. Herkes kendi evine memleketine dönecek. Sen bunu konuşma, bunu yapma, bunu yapabilecek iktidar olma alternatifi olma memlekette, otur bir kenarda, ona küfret buna küfret. Nasıl yollayacaklarmış onları veya Suriyeli sığınmacı düşmanlığı yapmak üzerinden sorunu çözebiliyor olsalar hep birlikte yapalım. Çözmüyorlar da hatta arttırıyorlar gerilimi yükseltiyorlar. ve onlara bir savunma mekanizması imkanı yaratıyorlar. O yüzden eğri oturacağız doğru konuşacağız. CHP 31 Mart tarihinde Türkiye’nin birinci partisi oldu 47 yıldır. Öz güvenli bir siyaset izlediği için, kendine güvendiği için oldu. Bir A4’ün altında sorumluluğu olanlarla imza atmayı reddettiği için oldu.
“Müfredat yapmak anayasa yapmaktan önemlidir”
Eğitim alanında çok ciddi çok yıkıcı sorunlar var. Birinci sorun, iyi eğitime ulaşmak artık sınıfsal bir mesele haline geldi. Fakirlerin, orta gelirlilerin, orta direğin hatta zengin olmayan kimsenin çocuğuna iyi eğitim verilemiyor. Adalet ve Kalkınma Partili kadın seçmenlerin yüzde 18’i çocuğunun aldığı eğitimden memnun. Bu kadar net bir sorunu var Türkiye’nin. Bırakın bizim durumumuzu. Ama maalesef hala aynı kafayla gidiyorlar. Bir müfredat dediler. Bir partilnin seçim sloganından Milli Eğitim Müfredatı olmaz. İçinde Atatürk olmayan, Cumhuriyetin kurucu kadrolarına hürmet göstermeyen onları anmayan, Kurtuluş Savaş’ında dahi isimlerini anmayan kafadan müfredat olmaz. 10 yıldır yaptım, yedi günde görüş bildirin diyen itiraz gelince hadi yüzde 50 zam olsun on gün veriyorum size diyen kafayla müfredat olmaz. ve buradan bir kez daha söylüyorum; müfredat yapmak anayasa yapmaktan önemlidir. Anayasayı katılımcılıkla yapacaksan müfredatı da katılımcılıkla yapacaksın.
Toplumun tümünü kapsamayan, öğrenciyi dinlemeyen, öğretmeni dinlemeyen, veliyi dinlemeyen, eğitim alanında örgütlü sendikaları dinlemeyen, görmezden gelen ve sadece benim istediğime göre bir nesil yetişsin diyen ki onu da başaramıyor, başaramadığını itiraf ediyor ama tekrar deniyor. Bu kafanın yaptığı müfredattan hiçbir şey olmaz. ve daha bugün eleştirilere prim vermeden yolumuza devam edeceğiz diyor Milli Eğitim Bakanı. Bir kere zaten işin özü şu; eğitimin sonunda eleştiriye açık bir nesil yetiştirirsen demokrat yetiştirirsin. Eleştirme kapasitesi yüksek eleştirilmeye açık bir nesil demokrat bir nesildir. Daha ilk başta eleştirilere kulağımızı tıkayacağız bildiğimizi yapacağız diyor.
“Biz istesek orayı hıncahınç doldururuz. 39 ilçe var. 24 tane belediye var. Dedim ki; bir tek parti bayrağı istemiyorum, ben oraya atanamayan öğretmenleri istiyorum”
İstanbul Saraçhane’de 18 Mayıs günü Türkiye’nin ilk eğitim mitingini yaptık. Bu benim çok önem ve kıymet verdiğim bir şey. Ona da bazıları dedi ki katılım azmış. Sen gelmedin belki ondan olabilir mi? Katılım az diyenler miting meydanına gelmiyor. Bir gerçek var; biz istesek orayı hıncahınç doldururuz. 39 ilçe var. 24 tane belediye var. Deriz ki doldurun üyeleri on bin kişi istiyorum on bin. 30 bin istiyorum 30 bin. Dedim ki bir tek parti bayrağı istemiyorum. Ben oraya atanmayan öğretmenleri istiyorum. Ben oraya müfredata itiraz eden ve kendi gelenleri istiyorum. ve sadece oradaki kendi ev sahibi ilçemizin, Beyoğlu ilçemizin, bir kırlangıç bayrağı dışında bir tane parti bayrağı astırmadık, açtırmadık. Türk bayraklarıyla, öğretmenlerle, gençlerle müfredat mağdurlarıyla konuştuk. Ama Türkiye Cumhuriyeti tarihinin ilk eğitim mitingini yaptık. Bilimsel, çağdaş, laik eğitim istiyoruz dedik. Bunu sürdüreceğiz. Orada içerik önemli.
“Tüm emeklileri pazar günü Tandoğan’da yapacağımız emekli mitingine davet ediyorum”
Bu hafta pazar günü emekli mitingi yapacağız… Tüm emeklileri eğer hallerinden memnun değillerse pazar günü Tandoğan’da yapacağımız emekli mitingine davet ediyorum. Ancak o mitinge yüreği burada olup gelemeyen emeklileri gelmiş kabul edeceğiz. Gelmek isteyen herkesi de CHP’nin ilçe, il örgütlerine başvurmaya davet ediyorum. Bundan sonra daha güzel günlerde birlikte olacağız.”
“Biz laik eğitimden yanayız”
Dil Derneği Başkanı Sevgi Özel de şunları söyledi:
“Benim asıl söylemek istediğim sürekli istediğim; ekonomiden derin bir dil sorunumuz var. Ortak dilimiz Türkçe’yle konuşuyoruz sözüm ona. Ama anlaşamıyoruz değil mi? Adamlar soba tahtası diyor. Toplumun büyük bir kısmı. Eğitim ve gelir düzeyi düşenler. Ne yazık ki onu bayram haftası anlıyorlar. Artık anlamayacaklar. Sanıyorum o değişim de başladı. Onun için umut verildi demiştim. Milli Eğitim Bakanlığı’nın başına 1950’den beri kim geçtiyse parti programını uyguladı. Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli ne demekse? En korkunçlarından bir bölümü ÇEDES. Sokakta çocuklarla konuşuyoruz. Çok zor durumdalar. Durum kötü. Biz Maarif Modeli bilmeyiz. Biz laik eğitimden yanayız. Türkiye’ye bir şey olmaz. Biz buradayız”
“Ben 37 yıldır bu yolda emek verenlere teşekkür”
Çankaya Belediye Başkanı Hüseyin Can Güner ise şöyle konuştu:
“12 Eylül yönetiminin darbecilerin hedef aldığı aslında çok önemli alanlarımız, kurumlarımız oldu. Hukukla bir defa savaştılar. Hukuku karşılarına aldılar. Dil Derneği o karşı darbecilere karşı yenilmeyip ayakta durup yılmadan mücadele eden insanların aslında başlattığı yeni bir devrimdi. Büyük bir devrimdi. Ben 37 yıldır bu yolda emek veren tüm yöneticilere geçmişten bugüne katkı koyan herkese ve tüm gönüldaşlarına, yoldaşlarına da ayrıca teşekkür ediyorum. Bugün tabii anayasa 12 Eylül yönetiminin karşısına aldığı diğer bir alan hukuktu dedik. Hukuku katlettiler. Neler yaptılar anlatsak bugün burada çok vaktimiz gider. Ama bugün Dil Derneğimiz çok kıymetli bir hukuk insanına aslında 37 yılını adarken bence 12 Eylül ile yeni bir hesaplaşma da yapıyor.
Bugün bu kıymetli hazirunla birlikte olduğumuz için sizlerle birlikte bu mücadeleyi sürdürdüğümüz için ben de büyük bir mutluluk duyuyorum, onur duyuyorum ve bundan sonra da yapılacak olan her etkinlikte üzerimize düşeni fazlasıyla yazacağımızı bunun bizim vazifemiz olduğu bilinciyle hiç yüksünmeden her zaman için bir adım gerinizde koşacağımızı belirtiyorum”